Yanlış Hafıza: Bir Kadın ve Bir Erkek Arasında Kayıp Zamanın Hikâyesi
Günlerden bir gün, Ela ve Baran bir kafede karşılaştılar. Tanışmaları, eski bir arkadaşın düğününde tesadüfen karşılaşmalarıyla olmuştu. İlk başta, ikisi de birbirine yabancıydı. Ela, hayatı daha duygusal bir yaklaşımla yaşayan, ilişkilerde empatiyi ön planda tutan bir kadındı. Baran ise genellikle her şeyin bir çözümü olduğuna inanan, olayları daha stratejik ve çözüm odaklı gören bir adamdı. Ama o an, ikisinin hayatını değiştirecek bir şey vardı: Yanlış hafıza.
Ela, yıllar sonra hayatına giren bu adama bir şeyleri anlatırken, sanki tüm dünyayı içinde biriktiriyordu. Geçmişteki ilişkiler, kaybedilen dostluklar, hayatının kırılma anları… Baran ise, dinlerken bir çözüm arıyordu, bir yol… Kadın duygularını, ilişkilerini ve geçmişin getirdiği yükleri anlatırken, erkek bir çözüm önerisi ile cevap vermeye çalışıyordu.
Ela, Baran’ın gözlerinde bir şeylerin eksik olduğunu fark etti. Onun “çözüm odaklı” yaklaşımı, olayların derinliğini ve duygusallığını görmesine engel oluyordu. Baran, Ela’nın anlatırken verdiği hisleri tam olarak anlamıyordu. Ama bir süre sonra, Ela ona geçmişteki bir anısını anlattı: “Bir sabah uyandığımda, yıllardır yaşadığım şehri tanıyamadım. O kadar garipti ki, her şey bana yabancıydı. Gözlerimin önünde her şey aynıydı, ama ben onları eskisi gibi göremiyordum. İnsanlar, yollar, binalar… Hatta hatırladığım yüzler bile.”
Ela, o an hayatını kaybetmiş bir şeyi anlatıyordu: Hafızasının yanlışlıkla kaybolan bir parçası. Geçmişine dair bildiği şeylerin çoğu, yerini karışık bir boşluk ve belirsizlikle doldurmuştu. Baran, bu durumu anlamaya çalıştı. Ona göre, böyle bir şeyin sadece bir zihinsel hata ya da beynin bir savunma mekanizması olduğunu düşündü. “Belki bir tür stres,” dedi. “Yani, geçmişi unutmaman gerekmez. Sadece ona bir çözüm bulman yeterli.” Ama Ela, içinde bir şeylerin eksik olduğunu hissetmeye devam ediyordu.
Ela’nın yaşadığı bu yanlış hafıza, sadece birkaç hatırlanmaz anı değildi; aslında kim olduğunu ve neye değer verdiğini unutmasıydı. Gerçekten kimdi? Ne zaman yaşadığı gerçekleri hatırlıyordu? Baran, olayları mantıkla çözmeye çalışırken, Ela sadece kaybolmuş hislerini ve derin bir boşluğu hissediyordu.
Bu hikâyenin özünde, yanlış hafıza sadece kaybolan bir şey değildir. Her iki tarafın da yaşadığı farklı algılama biçimlerinin bir yansımasıdır. Kadınlar, kaybedilenleri duygusal bir boşluk olarak hissederken, erkekler çözüm arayışına girer. Bu, her iki yaklaşımın da doğru olduğu bir gerçektir; ancak birbirine anlam vermek, ilişkilerin sağlıklı bir şekilde ilerlemesini sağlar.
Ela’nın hatırlamaya çalıştığı her şey, bir parçanın eksikliğini daha çok hissettiriyordu. Baran, bir çözüm bulmak isterken, bazen yalnızca dinlemeyi ve anlamayı öğrenmesi gerektiğini fark etti. Yanlış hafıza, bir kadının kaybolmuş hislerini ve bir erkeğin çözüm bulma arzusunu birbirine bağlayan bir ip gibiydi.
Sonunda, Ela Baran’a şöyle dedi: “Bazen hatırlamaman gerekmez, sadece kaybolduğunda ne hissettiğini hatırlaman yeterli.” O an, Baran da fark etti ki, sadece mantıkla değil, bazen hislerle de iyileşmek gerekirdi.
Hikâyenin sonunda, yanlış hafıza, bir kaybın sadece unutulan bir şey olmadığını, kaybedilenin değerini anlamak için bir yolculuk olduğunu gösterdi. Ve belki de bu yolculuğun en değerli kısmı, birinin kaybolduğunda bile, birbirimizi nasıl anlayıp yeniden bulacağımızdır.
—
Siz de bu hikâyeyi okurken geçmişte kaybolmuş hislerinizin yankılarını duyuyor musunuz? Belki de bazen kaybolan sadece anılarımız değildir, onları nasıl anlamamız gerektiğini bulamamızdır. Yorumlarınızla bu hikâyeye nasıl bağlandığınızı paylaşabilirsiniz.